6 Şubat 2009 Cuma

Doğum Günü Adası 2009

19 değil de 20 bir garip tabi.
Önümüzdeki 10 yıl, kaç yıldır buralarda süründüğümü anlatmak için 20'li sayılar telaffuz edeceğim. Hatta 12-13 yıl sürer bu, hemen 30 olmaz insan hani. Olur
mu?

Babam ben doğduğumda 28 yaşındaydı, ben doğmadan 8 yıl önce hayatı için neler düşünüyordu, geleceği nasıl görüyordu bilemem, tahmin bile edemem.


Bu -lafım sana sevgili miriam- yuvarlanıp giden acaip dünyada değil 8 yıl, 8 ay sonrası için bile tahminde bulunamadığımızdan -sevgili miriam- sadece aşağıda
maddeler halinde sıralanan durum tesbitlerini yapabiliyorum yine. (geçen sene için bkz. "19 is gay")

-Öncelikle, İstanbul'dayım artık.

-Evet.

-Okan Üniversitesi'nde.

-Fallout 3 şaşırtmadı.

-İzmir bir değişik artık.

-Oyungezer hala var.

-Bugün (6 şubat) aldığım kararla artık Moleskine değil, Arwey not defterlerini kullanıyorum, bunu da 19 içinde sayıyorum, paşa gönlüm.

-Fallout 3 rezaletti, şaşırtmadı.

-ÖSS yok artık, neydi o öyle?

-AKP hala iktidardı ama Taraf hala var.

-Taraf, iyi ki var.

-Paul Auster devam etti, bu adam ben buralardayken ölmemeli.

-İstanbul güzel, insanlar güzel ama İzmir'in vapurlarına "motor" diyorlar, kırıldım.

-Dur bak, simitçilere "gevrek" istiyorum deyince "İzmir'lisin abi" diyorlar, sonra mesela "Ben de Şırnak'lıyım" geliyor, "peki" dedim bir keresinde.

-Gevrek saçmaymış hakikaten, çiğdem bir nebze.

-Bu sene teşekkürler Okan Üniversitesi'nde bu sene tanıştığım tüm güzel insanlara gidiyor. Doğucan hariç.

-Doğucan kreş arkadaşım ya.

-Merve.Cansın.Hazal.(bu yazı yazılırken canlı bağlandılar, sevgiler)


Her yaşa bir şarkıyla son veriyoruz, bu sene Arab Strap'ten "The Night Before The Funeral" diyorum.
Ki duruma uygun.
Belki değil, olsun.

Too drunk and getting old.

6 Ocak 2009 Salı

Yeni Öyküler Adası

HATIRLIYORUM

Başlarken herşey normal gözüküyordu. Tepeden tırnağa normal, ortalama, lacivertin koyu tonlarında bir Beyoğlu akşamında başladı herşey. O kızdan yeni ayrılmıştım, burada anlatabilecek kadar ayrıntılı hatırlamıyorum, beni affetsin. Her yalnız kaldığımda yaptığım gibi sırtımı mekana dönüp sadece barmenle muhatap olabileceğim, her nedense İstanbul için lüks sayılan Avrupai barlardan birine girmiştim. Param vardı, barmen pek beklediğim gibi bir tavırla olmasa da daha fazla içmememi tavsiye edene kadar -ki buralarda genelde etmezler- fiyatı fazlaca abartılmış İrlanda birasından içebilirdim. Bir sandalye çekip barın önüne oturdum. En neşeli günüm olmadığı kesindi ama bulunduğum ortamı karartmıyordum; barmene gülümsedim, muhtemelen benimkinin 3 katı fiyata sahip cep telefonunda uzun bir mesaj yazdıktan sonra ilgisizce ne istediğimi sordu. "Guiness extra.." dedim, bu sırada barın önümde kalan kısmını elindeki kirli bezle silmekle meşguldü. Biramı istediğim gibi, üstünde fazla kalın olmayan ama yoğun bir köpük tabakasıyla önüme sürdü. Elimi bardağa götürürken sağ kolumun hafifçe çekildiğini hissettim. Biraz sağa seğirince iri yapılı bir adamın her nasılsa farkettirmeden yanımdaki sandalyeye yerleştiğini farkettim, kolumu çeken el de onun normalden büyük, güçlü eliydi. Gözucuyla barmene baktım, telefonunun ekranına kilitlenmiş, kafasını sallayarak gülümsüyordu gördüğü şeye. Doğrusu şuydu; ben barmenin telefonun ekranındaki birşeye güldüğünü sanmıştım.


...

3 Ocak 2009 Cumartesi

Yeni Yıl Adası 2009

Ey, iktidar sahibi delikanlılar! Silahsız adamı ensesinden vuran milliyetçi kahramanlar ve âşıkları! Memleketin vicdanına batırmaktan kanı pasına karışmış hançerleriyle caka satanlar! Yoldan çıkmış gençliği satırlarla hizaya getirmeye çalışanlar! Top tüfek kimdeyse onun yalakası olan babayiğitler! Sırtını bir yere dayamadı mı sesi çıkmayanlar! Ey gücü ancak kıstırıp linç etmeye yetenler! Ey bir üfürüşte bütün mangalları külsüz bırakanlar!

Türkiye’nin bütün sahte kahramanları, yeni yılınız kutlu olsun. Ayıp mayıp, öyle diyeceğim, verdi mi İsrail devleti yeni yıl hediyenizi elinize? Ha?

Aldırmıyorsunuz. Çünkü siz yeni yıla meni yıla aldırmazsınız. Dinimizde de yeri yok zaten. Hem zaten İsrail bunu hep yapmıyor mu? Hem zaten Filistinlilerinkine hayat mı denir de şimdi topluca katledilmeleri mühim bir mesele olsun... di mi?

Şanlı Türk basını!.. Yok. Şanlı olan orduydu. Basın neydi? Şerefli Türk basını! Ne kadar kızdınız ayol İsrail’e. Valla ben korktum oturduğum yerde.

E, ama “Türk şöyle yapar, Türk böyle yapar” demediniz? Ya siz, “Filistinli Müslüman kardeşlerimiz” için yüreği parçalananlar? Ay ne çok üzülüyorsunuz ne çok üzülüyorsunuz...

Umurunuzda değil hiçbirinizin. Olsa olsa İsrail devletinin suçlarıyla alâkası olmayan Yahudi düşmanlığınıza malzeme yaparsınız bunları.

Gelelim hayatın gerçeklerine. Neye yarıyor bir milyon bilmemkaç kişilik Türk ordusu? İlk elde, gerekirse bizim haddimizi bildirmeye. Orasını geçin. Kendi memleketinin gençlerini akın akın dağa çıkmaktan vazgeçireme, bunları dağa götürüyor diye bir tek adama gözünü dik, onu barındırırsan valla girer işgal ederim diye Suriye’nin kapısına dikil. Şahane. Bir dayılandık ne biçim korktular. Şerefli Türk basını anlatır masalını.

Zaten parçalanmış mahvolmuş bir ülkeye girip operasyon yapacağım diye dünyayı ayağa kaldır. Hiçbir sonuç vermeyeceğini bile bile, sırf milletin gazını almak için savaş havaları yarat. Şahane. Şerefli Türk basını yazar destanını.

Ey, dünyanın herhangi bir mesaj gönderilebilen bütün internet sitelerini Türk’ün gücü şusu busuyla işgal eden, bütün dünyaya hakaret eden Türk gençliği! Ne halt etmekle meşgulsün şu sırada? Filistinlilere yardım kampanyası sitelerini mi göçertiyorsun, vaktiyle Araplar bize kalleşlik yaptı diyerek.

Peki, hani nerede, Filistinlileri kurtaran Türk askerlerinin kahramanlıklarını anlatan “Madeni Kasırga” türü edebî eserler?

“Türk’ün gücü” dediğiniz neye yetiyormuş? Tekrarlayın bakayım! Kendi ülkende insan haklarını hiçe saymaya gelince uluslararası hukuku falan takmıyorsun da, niye İsrail devletine hot zot edemiyorsun? Ey şanlı diplomatlar, ey bu ülkenin büyük yalancıları, haydi çıkın, yüzünüz varsa iki laf edin. Bize dayılanmak kolay. Kapışırsak bütün devlet arkanızda. Haydi, durdurun bakayım İsrail Savunma Kuvvetleri denen, sizden çok daha organize, çok daha modernize, çok daha teorize örgütü. Ha?

Deneyemezsiniz bile. Siz, kıyımcıları şereflendirmekle, katliam suçlularını resmî televizyonunuza bilirkişi yapmakla, Hrant’ı öldürtenleri saklayıp korumakla uğraşın. Gücünüzün kime ve neye yettiğini böyle hatırlatırlar işte.

Bu ülkenin devletinin, eğer başka bir kafayla yönetilseydi, İsrail devletinin bütün bunları yapmasını önleyecek gücü olurdu. Tedavi olursak hâlâ mümkün. Bunu buraya yazıyorum ve imzalıyorum.

Başbakan da demiş ki: “Bize de ayıp ettiler.” Yaa, çok üzüldüm. Geçmiş olsun. “Dünyadan haberimiz yok” diyememiş belli ki.

İflah olmuyorum ve yine merak ediyorum: Bizim bu koskocaman ve her şeye kâdir devletimizin tepelerindeki birtakım insanlar böyle durumlarda ne düşünüyorlar? Valla şundan da eminim: Acaba şu insanları bu zulümden kurtaracak bir şey yapabilir miyiz, diye düşünen tek kişi çıkmaz onların arasından. Doğru ya; bize ne!

Dünyanın en güçlü ordularından birine sahipsin, nüfusun başlıbaşına bir etken, pekâlâ manevî etkin var bölgede, üstelik her fırsatta bunlarla övünüp şişiniyor, aile arasında esip savuruyorsun, sonra yanıbaşında biri gösteriyor sana, kimmiş buraların kralı.

Haydi aslanlar, haydi anca zayıfa karşı kolu kalkan milliyetçiler! Ağzınızın suyu akmıyor mu İsrail devletini izlerken? En azından devletin kapısına dikilin, “Onlar yapıyor, biz niye yapmıyoruz?” falan deyin. Şimdiye kadar dediklerinizin özü budur zaten.

Metal Fırtına
yazarlarından bekliyorum ben meselenin hallini.

İyi seneler.

Ümit Kıvanç - Taraf (31.12.2008)